Gıda Bülteni Gündem İpek Hanım Çiftliği’nin kurucusundan çok çarpıcı iddialar

İpek Hanım Çiftliği’nin kurucusundan çok çarpıcı iddialar

Antalya’da üçü zincir market ile bir manavdan alınan sebze ve meyvelerde pestisit olduğu yönünde yapılan suç duyurusu bir süredir kamuoyunda konuşulurken, İpek Hanım Çiftliği’nin kurucusu Pınar Kaftancıoğlu’ndan bu konuda ezber bozan açıklamalar geldi. Kaftancıoğlu, müşterilerine gönderdiği mailde, tağşiş listelerinin yayınlanmasıyla birlikte tağşiş çetelerinin oluştuğunu, parayı bastıranın “istediği rüzgarı estirdiğini” söyledi. Kendisine de para karşılığı, “En güvenilir 10 marka” gibi postlarda yer alması teklifleri geldiğini belirten Kaftancıoğlu, ‘Rakipleriniz varsa döveriz, isterseniz sizi överiz. Kaşesi şu kadar diyorlar” dedi.

8 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Antalya’da üçü zincir market ile bir manavdan alınan sebze ve meyvelerde pestisit olduğu yönünde yapılan suç duyurusu bir süredir kamuoyunda konuşuyor. Tam da bu sırada konuyla ilgili İpek Hanım Çiftliği’nin kurucusu Pınar Kaftancıoğlu’ndan çok çarpıcı iddialar geldi. Kaftancıoğlu, her hafta müşterilerine gönderdiği mailde, “gıda sektöründe kirli bir düzen”den bahsetti.
Bu çarpıcı iddiaların ayıntılarına geçmeden önce, gıda sektörünün gündeminde ön sıraya çıkan bu tartışmanın nasıl başladığına bir bakalım. 
İddiaya göre, bir vatandaş önce Migros’tan aldığı elmaları analiz ettiriyor ve bu üründe pestisit kalıntısı bulunuyor. Ardından Metro, Gros Market ve Tutku manavdan satın aldığı ürünleri 150 bin TL'ye analiz ettiriyor ve ürünlerin yüzde kırkında tarım zehri yani pestisit etken maddeleri tespit ediliyor. Sonrasında da vatandaş bu sonuçlarla savcılığa başvuruyor. Haberde her ne kadar tespit edilen pestisitlerin ne kadarının limit üzeri olduğuna dair bilgi bulunmasa da, milyonlarca insanın alışveriş yaptığı marketlerde tarım zehri yer alan sebze meyvelerin satıldığının raporlanması haliyle kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.

Gazeteciler gündeme taşıdı

Oda TV’nin art arda yaptığı haberler kısa sürede sosyal medyanın da etkisiyle yayıldı. Gazeteci Fatih Altaylı da bu haberle ilgili Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan herhangi bir açıklama gelmemesini eleştirerek, "Türkiye'nin en büyük zincir marketlerinden biri için bir tüketici dava açmış. Tarım Bakanlığı'ndan çıt yok. Pestisitten bahsediyoruz, tarım ilacından bahsediyoruz, hiç... Yurtdışına giderken yakalananlar ne oluyor diyoruz, cevap yok" yorumunu yaptı.

Kaftancıoğlu’ndan çarpıcı yorumlar

Tabii pestisitler ve büyük marketler üzerinden kopan fırtına, diğer gıda üreticilerinin dikkatini çekmiş durumda. 
Her hafta İstanbul başta olmak üzere büyükşehirlerdeki müşterilerine sebze ve meyvelerin de yer aldığı binlerce gıda paketleri servis eden İpek Hanım Çiftliği'nin kurucusu Pınar Kaftancıoğlu ilginç iddialarda bulundu ve tartışmayı başka bir noktaya taşıdı.
Kaftancıoğlu’nun müşterilerine gönderdiği, Gıda Bülteni’nin ulaştığı maili olduğu gibi yayınlıyoruz. Kaftancıoğlu’nun iddiaları şöyle:

“Bizde pusu kültürü var”

“Kültürümüzde düello yoktur bizim. Karşısına çıkıp gözlerine bakarak halletme filan da yoktur. 
Bizde pusu kurma kültürü vardır. 
Bir çalının dibine sinerek evinden çıkan hasmını sırtından vurmak vardır. Bizde arkadan saldırmak vardır. Tuzak kurmak, plan yapmak, entrikalara dalmak vardır. Bizans entrikası olarak literatüre geçen şeyin, halk dilinde Ali Cengiz oyunu diye bir karşılığı bile vardır.
Ait olduğum, daha doğrusu bir maziyi paylaştığım toplumu iyi tanıdığımı sanıyorum. 
OdaTV'de bir haber okudum. Bir vatandaş Migros'tan bir elma alıyor. Sonra da 'analiz ettirdim' deyip dava açıyor (ya da savcılığa şikayette bulunuyor?). ‘İnsan sağlığına zararlı çoklu pestisit kalıntısı var, sen benim sağlığımı riske atıyorsun’ davasına dönüşmüş olay.

“İşleyen mekanizma sağlıklı değil”

İlk bakışta bilinçli bir tüketici... Senelerdir anlatmaya çalıştığım, danışıklı dönüş ve ayarlanmış numune olmayan, işin içinde ahbap çavuş ilişkileri olan aptal saptal analizler yerine, tüketicinin kendi araştırması yeğdir gibi düşündüm. Amma velakin çok ucu açık bir durum bu. 
Burada işleyen mekanizma sağlıklı değil. 
Olay Migros değil. Migros, aynı portalda birbirine gerçekten sıkı rakip olan 40 - 50 ayrı gross marketten ve tedarik zincirinden biri. Binlerce ton mal, her gün Antalya, Alanya, Demre, Fethiye hallerinden bu zincire ve benzerlerine sevk ediliyor. Binlerce mağazaya bölünüyor. Anlaşmalı aracılarla çalışırlar. Minimal üretici seviyesine inmesi böyle bir çapta tamamiyle imkansız bir olay. 
Yani şöyle.

“Migros’un analiz imkanı yok”

Antalya halinde Migros'un kendisine mal toplayan,TIR'larını doldur - boşalt yapıp sevk eden çalışanları var. Haldeki büyük tüccarlara ile anlaşmaları var. Kurulan sistemde gelmiş ve yüklenmiş malın hale girmesi ve ardından zincirin (zincirlerin) binlerce mağazasına sevk edilmesi arasındaki süre 24 saati geçmez. 
Bu 24 saatin içinde Migros'un her bir sevkten numune alması, bu numuneyi analize sokması, gelen sonuçlara göre hareket etmesi filan imkansıza yakındır. Bence diyeyim. Bu analizlerin yarılanma süreleri var!

“Risk hep var, gözünüzü açık tutun!”

Nihayetinde, temelde, pazarda, manavda, sokakta, köyde veya yol kenarındaki yerel markette, ya da organik pazarda ya da her yerde aynı analiz süreci ve zamanlamalar var. Yedikule marullarından Gümüşdere domateslerine, Kemerburgaz'daki orman içi tezgahlara kadar aklınıza ne gelirse bu risk hep var. Gözlerinizi açık tutmalısınız.

“Tağşiş listesiyle birlikte çeteler oluştu”

Bir de madalyonun öbür yüzü var. 
Tağşiş listeleri ile birlikte analiz olayları patlayınca bunun ne kadar büyük rating getirdiğini gören çeteler oluşmuş olabilir mi? 
Aslında olabilir :) 
Hatta bunlar çoktan oluştu bile. Şimdiden sonra dikkatlice izleyin, eminim algıda seçicilik yaşayarak fark edeceksiniz. 
Ancak günün konusu bu değil.

Komplo iddiası

Diyelim ki ben Migros marketin sahibiyim. Sadık bir çalışanım ile rakibimiz olan Figros marketlere bir oyun yapalım, satışlarını düşürelim diye plan kuruyoruz. Çalışanım ile bu planı kurduktan sonra suyunun suyu olan, ipsiz - sapsız birini veya bütünüyle bu işlere uygun kullanışlı bir 'piyonu' olaya katarak kurgu yapar mıyım? Yaparsam nasıl yaparım? 
Bir kilo elma alırım. Her köşede, sorgusuz sualsiz tarım ilacı satan bir milyon dükkan var. İstediğiniz tarım ilacını kilo ile alabilirsiniz bunlardan, süper ucuz. Alın, sürün elmaya, hatta tarım ilacının eritildiği eriyikte bekletin ki iyice içine işlesin. Sonra analize götürün. Elinizde Migros'un fişi ve ilaçlı bir elma var. Sonuçlar da belli. Kombo.

Parayı pastıranın rüzgar estirdiği platformlar…

Şimdi iş kaldı rüzgarı yakalamaya ve bu tip PR'lar ile ayakta kalan, özde de parayı bastıranın istediği rüzgarı estirdiği bir yayın platformu ile sözlü anlaşma yapmaya... Bu da tamamlandı ise görev tamamlanmıştır. Artık işin içinden çık çıkabilirsen. 
Bu kadar kolay olmamalı. Olmaması için de devletin belirlediği analiz kuralları var.

Parayla yayın teklifleri…

Peki bu analiz rüzgarlarının getirisi ne oldu? 
Bize teklif edilenleri söyleyeyim:
'En güvenilir 10 marka' olarak bir post hazırlanıyor. Bilmem ne kadar etkileşim, bilmem ne kadar takipçiye sahip hesaplardan paylaşılacak senkronize biçimde ve soruyorlar bize "Siz bu post'un içinde yer almak ister misiniz?" diye. İstemeyiz. 
‘Denetimci baba diye bir hesabımız var, rakipleriniz varsa döveriz, siz isterseniz sizi överiz. Kaşesi şu kadar. Konumuz halk sağlığı - amme hizmeti. Bunu ister misiniz?’ İstemeyiz. 
Önce hastalığı ortaya çıkar, sonra da ilacını piyasaya çıkar sektörünün mini bir taklidi oluştu. Önce bir pestisit rüzgarı. Sonra bu rüzgarı istediği yönlere yellemek için katkıda bulunanlar. Bir baştan bir başa bütün hesaplar.

“Doktor hesapları iştahla daldı”

Antep fıstığından mandalinaya, herkeste bir pestisit muhabbeti. Son iki haftadır manşetler komple bu.
Doktor hesapları, özellikle meslekten men edilenler de durmadı, iştahla daldılar. Bir körük, bir yelpaze. Yandı - tutuştu.  Peki özde bir değişiklik oldu mu? 
Hayır. 
İkinci dünya savaşından sonra, silah - bomba üreten bütün şirketler; gıdaya, tarıma, tarım ilaçlarına; hastane ve ilaç sektörüne geçiş yaptılar. O zamandan beri de çatır çatır, tam yol ileri havasındalar. Burada değişen hiçbir şey yok.

“Bir tuhaflık var”

Market, Migros ve pestisit olayına gelince... Prof. Dr. Yavuz Dizdar ve arkadaşları çok seneler önce Migros'tan satın aldıkları bir portakal ile zehirlenmişler, hastanelik olmuşlardı. Bunun hikayesini de Yavuz hoca bizzat, bütün detaylarıyla yazmıştı. Etkin ve saygın bir ismin yazısı ses soluk çıkaramaz iken, niçin şimdi bu manşetler var? Pestisit kalıntısı 16 senedir sürekli yazıp anlatmaya çalıştığım şey benim. Ama niçin şimdi ve bu şekilde gündeme aldılar? Çok ilginç ve çok başka bir ülke burası. Migros'u günahım kadar sevmesem de bu işte bir tuhaflık olduğunu anlıyorum.  Sağlıklı bir formata bağlanmaz ise namlunun ucundaki mermi geri teper. Parayı bastıran kendini aklar. Çok başka yerlere varır bu rüzgar."

PINAR Kaftancıoğlu kimdir?

Pınar Kaftancıoğlu, 1980’de öldürülen gazeteci-yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun kızı. Sabah evden çıktıklarında babası gözlerinin önünde suikaste kurban gittiğinde 11 yaşındaydı. İpek Kaftancıoğlu, ailede başlayan geçim sıkıntısı nedeniyle küçük yaşlarda okuldaki fotokopiçide, tostçuda, yazları güneydeki otellerde çalıştı.

Liseyi bitirdikten sonra İstanbul İşletme Fakültesi’ne girdi. İlk eşiyle orada tanıştı ve bir oğlu oldu. Annelikle birlikte okul yürümeyince üniversiteden ayrıldı. 

Daha sonra farklı alanlarda işlere girdi, ilk eşinden ayrıldıktan sonra oğlu 12 yaşındayken Ege turunda hayatı değişti. O gezi sırasında İstanbul’dan ayrılmaya karar verdi ve Kuşadası’na yerleşti. Orada ikinci eşi ve kızı İpek’in babasıyla tanıştı. 

Ticaretle uğraşan Kaftancıoğlu, eşiyle kaynak suyu fabrikası devraldı. Bu fabrikayı sattıklarında ise, şu anda tüm Türkiye’de tanınmasına neden olan işe başladı.

Nazilli’de çiftlikte önceleri kızı için yetiştirdiği sebze meyveyi, daha sonra tanıdıklarına göndermeye başlayınca, hobisi iş haline geldi. Nazilli’de 400 dekarın üstünde bir alanda sebze, bu kadar bir başka alanda zeytin, narenciye, meyve, kestane ve asma bahçelerinde üretime başladı. Kars’taki köyünde de tahıl üretimine geçti. Tarım üreticisi Kaftancıoğlu, müşterilerine mail yoluyla mektuplar göndermesiyle de biliniyor. 
Kaftancıoğlu, dünyanın en iyi üniversiteleri arasında olan Yale Üniversitesi bünyesinde bulunan Kadın Liderler Girişimi (Yale Women’s Leadership Initiative) Konferansı’na konuşmacı olarak davet edildi. Çiftliğin kurucusu Pınar Kaftancıoğlu’nun “Bir kadın Türkiye gıda endüstrisini nasıl değiştirdi?” başlığıyla verdiği seminerde katılımcıların yoğun ilgisiyle karşılaştı. 


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *