Öncelikle kuruluş hikayeniz ve markanızın ortaya çıkışındaki motivasyonunuz, sizi bu yola iten nedenler ile Mia Mesa nasıl doğdu anlatır mısınız?
Mia Mesa’nın hikayesi, eşimin yurtdışından Türkiye’ye döndükten sonra yaşadığı üç yıllık zorlu bir dönemin ve kariyerine uygun pozisyonlarının yoksunluğunun yanı sıra, ekonomik süreçlerin şekillendirdiği bir yeniden doğuş yolculuğudur.
20 yıllık kurumsal hayat birikimimizle ve o dönemde ortaya çıkan ihtiyaçlarımızla, kendimizi yeniden tanımladığımız, sınırlarımızı keşfettiğimiz bir süreç yaşadık. Kızımızın doğumuyla onun ihtiyaçlarını anlamak, ona en iyisini sunabilme arayışı bizim için yeni bir kapı açtı. Serüvenimiz, kemik suyu, fıstık ezmesi ve meyve kuruları ile başladı.
Kemik suyuyla olan bağım, kızım doğduktan sonra, her kemik suyu yapandan kavanoz kavanoz alarak başladı. Çalışan ve yoğun bir anne olarak, önceliğim hem içimin rahat etmesi hem de o yoğun tempoda kızıma en iyi besin kaynaklarını sunmanın huzuruydu. Anneannemin aşure tenceresiyle ürettiğimiz ilk kemik suyu ise, “İşte bu!” dediğimiz anlardan biriydi.
“HER GÜN SORDUĞUM SORU: BENİM MUTFAĞIMA YAKIŞIR MI?”
Fıstık ezmesi, eşimin spor yapmaya başladığı dönemde hayatımıza girdi.
Meyve kuruları ise evimizin en sevilen atıştırmalığıydı; bizim ‘cipsimizdi.’
Bu yolculuğa çıkmamızın asıl sebebi, bizim gibi ailelerin ihtiyaçlarını doğru ve güvenilir şekilde karşılayamıyor olmasıydı. Piyasadaki hiçbir ürün, içimize sinmiyordu. O an fark ettik ki, aradığımız şey sadece bir ürün değil; kendi değerlerimizi yansıtan, hayatımıza anlam katan bir ‘mutfaktı’.
Kendimiz için aradığımızı başkalarıyla da paylaşma isteğiyle, Mia Mesa’nın logosundan etiketlerine kadar her ayrıntısını büyük bir heyecanla oluşturduk. Marka söyleminden logosuna, ismine kadar her şey bir anda, ajans eli değmeden, bizim kağıt kalemle çizdiğimiz bir süreçle hayat buldu. Bu süreç, eşimle birlikte kurduğumuz bir hayali gerçeğe dönüştürdü.
Bugün Mia Mesa, sadece bir marka değil; kendi ihtiyaçlarımızdan, değerlerimizden ve sevgimizden doğmuş bir hikaye. Mia Mesa, bir mutfağın güven duygusundan doğdu. Ve biliyorum ki, bu samimiyet her sofraya dokunduğunda, işte o zaman bir markadan fazlası oluyor: Gerçek bir bağ kuruluyor.
Bu yüzden, her gün kendi içimde şu soruyu soruyorum: “Benim mutfağıma yakışır mı?” Bu soruya gönül rahatlığıyla “Evet” diyebildiğim için Mia Mesa’yı sizlerle buluşturuyoruz.
Mia Mesa, sadece bir marka değil; sevginin ve emeğin paylaşıldığı bir yolculuk.

Siz sağlıklı ve temiz gıda hedefiyle tüketiciye katkı maddesi ve koruyucu içermeyen ürünler vaat ediyorsunuz. Bunun getirdiği sorumluluk ve sürdürülebilirlikle ilgili mücadelenizi anlatabilir misiniz?
Bu hedef doğrultusunda çalışmak, büyük bir sorumluluk ve özveriyi beraberinde getiriyor. Temiz kaynaklar bulmak ve bu kaynakları işlemek, bir üretici olarak bizim en büyük önceliğimiz ve sorumluluğumuzdur.
Bununla birlikte, doğanın bize sunduğu imkanlarla sınırlı kalarak üretim yapmak ve düzenli stok sağlayamamak gibi zorluklarla karşılaşıyoruz. Ancak, doğanın döngüsüne saygı duymak ve onun verdikleriyle yetinmek bizim için vazgeçilmez bir prensip.
Hızlı tüketim dünyasında, dönemsel ve iklime uygun üretim yapıyor olmamız, bazen teslimatlarımızda gecikmelere neden olsa da tüketicilerimizin bize duyduğu güvenle bu süreci yürütüyoruz.
Tüketicilerimiz biliyor ki temiz içerik sunma sözümüzü yerine getirmek için, siparişleri hızla teslim etmek adına üretim düzenimizi bozmuyor ya da güvenilir olmayan kaynaklara yönelmiyoruz. Bu da bizim işimize olan hassasiyetimizin en önemli göstergesidir.
Sonuç olarak, bu mücadele bize şunu öğretti: Doğanın verdikleriyle yetinmeyi kabul etmek ve onunla uyum içinde üretim yapmak, hem markamızın hem de sürdürülebilir bir geleceğin temel taşıdır.

“ETİK DURUŞUMUZ EN GÜÇLÜ YANIMIZ”
Üretim aşamalarındaki butik ve etik yaklaşımınız hakkında bilgi verir misiniz? Sınırlı sayıda üretim yapmak tüketicinin taleplerini ve sizin beklentilerinizi karşılıyor mu? Ürünlerinizin benzer ürünlerden en büyük farkı veya artısı nedir?
Biz, her ürünümüzün kaynağını en temiz ve güvenilir şekilde seçtikten sonra, tamamen doğal ve katkısız bir üretim sürecini adeta kendi mutfağımızdaki özenle gerçekleştiriyoruz. Ancak burada ev mutfağından farklı olarak, pazardan aldığınız sebzenin ya da kasaptan aldığınız kemiğin laboratuvarlarda analiz edildiğini ve çifte kontrolden geçtiğini düşünün. İşimizin temelini bu titizlik oluşturuyor.
Sınırlı sayıda üretim yapmak elbette bazen tüketicilerimizden eleştiri almamıza neden olabiliyor. Ancak bu, yalnızca kapasitemizle değil, en baştan belirlediğimiz yüksek standartlarımızla da ilgili.
Kaynaklarımızı bu standartlara uygun olarak seçtiğimiz için, talebi tam anlamıyla karşılamak yerine, en kaliteli ve doğru ürünleri sunmayı tercih ediyoruz. Örneğin, bu yaz hedeflediğimiz domateslerin yalnızca yüzde 50’sini elde edebildik çünkü iklim koşulları üreticimizin daha fazlasını sağlamasına izin vermedi.
Ürünlerimizi katkı ve koruyucu maddeler kullanmadan, yüz yıllardır uygulanan geleneksel konserveleme yöntemleriyle üretiyoruz. Bu sayede hem besin değerini koruyor hem de en saf haliyle tüketiciye sunuyoruz.
Yalan söylemden uzak işimize olan tutkumuz ve etik duruşumuz en güçlü yanımızdır.
AR-GE çalışmalarınızı nasıl yürütüyorsunuz? Bir ürün tüketiciye ulaşmadan önce hangi aşamalardan geçiyor?
AR-GE aşamamız tamamen profesyonel bir ekip tarafından yönetiliyor. Biz, taleplerimizi ve mutfağımızın ihtiyaçlarını belirliyoruz. Onlar da günümüz koşullarında bunu yerine getiren laboratuvarlar ve üreticilerle çalışarak süreci yürütüyorlar.
Öncelikle bir fikirle başlıyoruz. SWOT analizi yaparak eğilimlere bakıyoruz. Ürünün reçetesini oluşturduktan sonra farklı gözlerle inceleyip çıkan sonuçlar ürünün iyileştirilmesi/geliştirilmesi yönleri belirliyoruz. Ardından numune ürün çalışmaları yapıyoruz. Tüm analizleri yaptırdıktan sonra ürünü son ürünü tüketicilerimizle buluşturuyoruz. Tüketicilerimizin gelen yorumları dinleyerek sürekli biçimde iyileştirmeler yapıyoruz.
Maliyet yüksek, kaynaklar kısıtlı
Yüzde 100 doğal ürün üretmek, sizin gibi işini tutkuyla yapan az sayıdaki üretici sayesinde mümkün görünüyor. Ancak bu işi doğru şekilde yapmak isteyenler hangi zorluklarla karşılaşıyor? Bu alanda girişimci olmak isteyenlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?
Doğal ürün üretmek, her şeyden önce yüksek maliyetleri beraberinde getiriyor. Ayrıca, kaynakların sınırlı olması, üretimin yaygınlaşmasını zorlaştırıyor ve üreticileri genellikle daha küçük bir pazar diliminde kalmaya zorluyor.
Bu alanda ilerlemek isteyenlerin en önemli kararlarından biri, butik bir üretici olarak mı devam edeceklerine yoksa daha geniş bir kitleye ulaşabilecek bir üretim kapasitesine mi odaklanacaklarına karar vermek.
Her iki seçenekte de kaliteyi önceliklendirmek çok önemli. Çünkü kaliteye odaklandığınızda, ürünlerinizi mutlaka keşfedecek ve değerini bilen bir tüketici kitlesi oluşacaktır.
Doğal ürün üretiminde başarıya ulaşmanın yolu, ticari kaygılarla değil, tüketici memnuniyeti ve ürün kalitesiyle ilerlemekten geçiyor.
Bilinçli tüketici sorguluyor
Temiz içerikli gıdaya ulaşmak sizce hâlâ bir lüks mü? Siz, aldığınız siparişler doğrultusunda bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Günümüzde tüketiciler daha bilinçli hale geliyor. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte uzmanlar, doktorlar ve fonksiyonel beslenme konusunda dünyaca tanınan isimler, sağlıklı bir yaşam için doğru beslenmenin önemini vurguluyor.
Bu bilinçlenme, her bir besinin bize olan faydalarını anlamaya yönelik bir farkındalık oluşturuyor.
Artık tüketiciler ürün etiketlerini detaylıca inceliyor, katkı maddelerini, koruyucuları ve üretimde kullanılan bileşenlerin her birini sorguluyor. Hatta şu sorulara odaklanıyorlar:
• Ürün yerli mi?
• Şeker içeriyor mu?
• Hayvanlar nasıl besleniyor?
Bu tür sorular soran, araştıran ve sağlığına özen gösteren bir tüketici kitlesiyle buluşmak bizim için büyük bir mutluluk.
Böyle bir farkındalık sayesinde, eskiden lüks olarak görülen bu tarz ürünler, artık daha geniş bir kitle tarafından ulaşılabilir hale geliyor. Özellikle gelecek nesiller ve çocuklar için bu farkındalığın artması bizi ayrıca umutlandırıyor.
“YASTIK YALAN SÖYLEMEZ”
Ulaşmak istediğiniz hedef kitleye yeterince ulaşabiliyor musunuz? Kimler, hangi yaş grupları, sizi tercih ediyor?
Öncelikle belirtmek isterim ki önceliğimiz, her zaman bebekler ve şifa arayan her yaştan ve cinsiyetten bireyler.
Amacımız, onların temiz gıdaya kolayca ulaşmalarını sağlamak. Bu süreçte, “yastık yalan söylemez” diyerek vicdanımızın rahatlığıyla başımızı yastığa koymanın huzurunu yaşıyoruz.
Hikâyemiz kendi mutfağımızda başladı. Kısıtlı kaynaklarımızla daha fazla ne üretebiliriz diye düşündük ve bu kaynakları rasyonel bir şekilde kullanarak, kemik suyundan çorbalar ve meyve suları üretmeye başladık.
Bu karar, bizim için sadece üretim değil, aynı zamanda çözüm odaklı bir dönüşüm oldu.
Bugün, ulaşmak istediğimiz kitleyle aynı dili konuşabilmek ve onlara hitap edebilmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz.
Ek gıdaya başlayan annelerle birlikte geleceğin sağlıklı nesillerini inşa ederken, şifa bulmak isteyen yüzlerce kişiden aldığımız mesajlar bize doğru yolda olduğumuzu gösteriyor ve en büyük motivasyon kaynağımız oluyor.
Kemik Suyu limonatası nasıl doğdu?
İlikli kemik suyuna limonata, meyve suyu fikri kimden çıktı? İlikli kemik suyundan sonra en çok sipariş verilen ürünleriniz hangileri?
Her bir ürünün ayrı bir hikayesi, ayrı bir başlangıcı var. Bazı hikayeler planlarla başlar, bazılarıysa hayatın akışında, o anın içinde kendiliğinden doğar.
2022 Mayıs ayında Yaratıcı Çocuk Festivali’ne katıldık. Mia Mesa’nın tüketiciyle ilk buluşmasıydı bu. Hem heyecanlı hem de biraz endişeliydim; çünkü ilikli kemik suyunun sıcak tüketileceği algısını kırmak istiyordum. Ancak doğru formülü bir türlü bulamıyordum.
Festivalden önce onlarca tarif denedim. Hiçbiri içime sinmedi. Derken bir gün, buzdolabını açtığımda limonlar fısıldadı. O an bir fikir belirdi: kemik suyu limonatası. İşte o anda, bu ürünün hikayesi başladı.
Festivalde ilk kez sunduğumda kalbim ağzımdaydı. İnsanlar sevecek mi, yoksa önyargılar galip mi gelecek? Ama o kadar sevildi ki, sadece bir içecek sunmamış olduk; aynı zamanda bir önyargıyı kırmanın mutluluğunu yaşadık.
Festivaldeki bu küçük buluşma hem benim için hem de Mia Mesa için yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Kemik suyundan sonra en fazla tercih edilen fıstık ezmemiz ve tahin.
"Demirhindi şerbetini iki yaz boyunca denedik"
Ürün yelpazenize hangi yeni ürünleri eklemeyi planlıyorsunuz?
Bizim mutfakta “Ah keşke olsa!” dediğimiz her şey bir gün ürün olabilir. Çalışan bir anne ve baba olarak en çok pratikliğe ve sağlığa odaklanıyoruz. Ancak süt, süt ürünleri, gluten veya şeker içeren gıdalar pek bize göre değil.
Bir ürüne karar verdiğimizde, maalesef hemen hayata geçiremiyoruz.
En çok uğraştığımız ürünlerden biri demirhindi şerbetiydi.
İki yaz sezonu boyunca denemeler yaptık. Annemin küçükken kaynattığı bu mucize içeceği şekersiz ve kemik suyuyla yeniden yorumladık. Ama böyle ürünlerde aceleye yer yok; laboratuvar süreci, SKT derken her şey zaman alıyor ve bazen aylar sürüyor.
Sorunuzun cevabına gelirsek…
Sanırım 3-4 yıldır raflara koymayı bekleyen susam yağı, sıradaki yeni ürünümüz olacak.
Organik ürün nasıl anlaşılır?
Piyasada doğal veya organik etiketiyle satılan/pazarlanan fakat gerçekten organik olup olmadığını bilemediğimiz yüzlerce ürün var. Tüketici gerçek organik ürünü nasıl ayırt edebilir? Nelere dikkat etmeli?
Organik terimi tamamen doğal maddelerle doğal bileşenlerle ve doğal şartlarda ekolojik sisteme zarar vermeden yapılan üretim şeklidir.
Ürünün üretim aşaması, toprağın tahlilleri, hastalığı, ilaçlaması ön plana çıkmaktadır.
Organik olup olmadığını anlamak için ürünün sertifikasına mutlaka dikkat edilmeli.
Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik var. Ayrıca yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrollerinin yapılması ve sertifikalandırılması gerekir. Ürünün üzerinde Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından organik tarım uygulaması yapıldığına dair bir logonun bulunması gerekiyor.
Her şekli bozuk ürün ve/veya ambalajında doğal yazan ürün organik olduğu anlamına gelmiyor.
Mevsiminde üretilmeyen ürünlere dikkat edilmeli.
Organik tarım dışında iyi tarım uygulamalarıyla üretilen ürünler de var. İyi tarımda yasal sınırlar içinde izin verilen maddeler mevcut. Bu ürünler yine Bakanlık tarafından verilen logo ile anlaşılabilir. Organik tarımda ise bu maddelerin kullanımı tamamen yasak.
"TARIMLA UĞRAŞANLARIN TİCARETLE DEĞİL TOPRAKLA BAĞ KURMASI LAZIM"
Tarımla uğraşanların eğitimi ve bilinçlenmesi için neler yapılabilir?
Tarımla uğraşan insanın öncelikler ticaretle değil, toprakla bağ kurması lazım.
Toprağına iyi bakmayan çiftçinin geleceği de gittikçe karanlıklaşır. Özellikle kimyasal maddelerin yoğun kullanıldığı topraklar verimini tamamen kaybediyor.
Şimdi bundan vazgeçerek 5-10 yıl içinde tekrardan o eski verimli tarıma geri dönebiliriz. Ama tüketicinin de bilinçlenerek, şekil, boyut ve renk gibi aldatıcı görüntülerden çok ürünün besin değerine yönelmesi gerekiyor.
Bunları sağlamak için şu adımları önerebiliriz:
Toprağa ihanet, vatana ihanettir…
Tarımla uğraşanların eğitim ve bilinçlendirilmesi, ülkemizde tarımın sürdürülebilirliği ve uluslararası rekabet gücünün artırılması açısından kritik önemdedir.
İklim değişikliği, çevre bilinci, yaşlanan kırsal nüfus ve stratejik gıda güvenliği gibi konuların acilen önceliklendirilmesi gerekmektedir.
AB’nin sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve tüketici odaklılık hedefleri dikkate alınarak, Türkiye’nin bu dönüşüme uyum sağlaması için şu adımlar önerilebilir:
• Tarımda Dijitalleşme ve Eğitim Programları: Tarımda dijitalleşme, hassas tarım ve onarıcı tarım eğitimleri yaygınlaştırılmalıdır.
• Kooperatiflerin Güçlendirilmesi: Çiftçilerin birlikte hareket etmelerini sağlayacak kooperatiflerin desteklenmesi ve eğitimlerin bu yapılar üzerinden verilmesi önemlidir.
• Kadınlar ve Gençlere Yönelik Özel Programlar: Kadınlara ve gençlere yönelik eğitim programları ve teşvikler tasarlanmalıdır.
• Toplum Destekli Farkındalık Kampanyaları: Halk ve tüketici sağlığı açısından kamu, özel sektör ve sivil toplum iş birliğiyle çevresel sürdürülebilirlik, gıda güvenliği ve sağlıklı üretim yöntemlerini vurgulayan kampanyalar düzenlenmelidir. Tüketim bilincini artıracak projeler hazırlanmalıdır.