Gıda Bülteni Yazarlar Pestisitler, Zararlı Katkı Maddeleri ve Sağlık: Ne Yiyeceğiz?

Pestisitler, Zararlı Katkı Maddeleri ve Sağlık: Ne Yiyeceğiz?

Gıdalardaki pestisit kalıntıları, kanserojen boyalar, katkı maddeleri, gıda ürünlerinde yapılan tağşişler... Hepsi günümüzün önemli sorunlarından. Sürekli gündeme gelen bu haberler insanlarda çaresizlik yaratıyor. Peki ne yapmalı, ne yemeli? Ege Üniversitesi Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu yazdı...

5 Dakika
OKUNMA SÜRESİ

Gıdalardaki pestisit artıkları, kanserojen boyalar, katkı maddeleri… 
Her gün bir yenisi çıkan haberler… 
İnsanlar artık neye inanacağını şaşırmış durumda. Bugün sağlıklı denen şey yarın zehir ilan ediliyor. 
“O zaman biz ne yiyeceğiz?” sorusu da giderek daha yüksek sesle soruluyor. 
Bu karmaşa, bir yandan korku ve telaş yaratırken, öte yandan çaresizlik ve boş vermişlik duygusunu körüklüyor. En kötüsü de öğrenilmiş çaresizlik!
Peki, gerçekten ne yapmalı?

Genetik mi çevre mi?

Kronik hastalıklarla uğraşan hekimler olarak, genetik yatkınlığı “silahı dolduran” olarak görürüz. 
Çevresel faktörler ise “tetiği çeken” unsurlardır. Yani bir kronik hastalığın ortaya çıkmasında ailemizden aldığımız genler kadar çevrenin etkileşimi önemlidir. 

Araştırmalar, hastalıkların ortaya çıkışında genetik ve çevresel faktörlerin neredeyse eşit oranda etkili olduğunu gösteriyor. 

Yakın zamanda Amerika’da yapılan bir çalışmada kişinin yaşadığı yeri temsil eden posta kodu ile kalp damar hastalığı riski arasında oldukça güçlü bir ilişki bulundu. 

Bu da bize hava kirliği, beslenme, yürüyüş, yaşam tarzı gibi pek çok şeyin kronik hastalık gelişimine etkisini açıkça gösteriyor. Üstelik, çevresel etkiler sadece hastalığın ortaya çıkışını tetiklemekle kalmıyor; şiddetini artırıyor, erken yaşta başlamasına neden oluyor.

Bir hastam vardı, hiç sigara içmemiş bir kadın. 

Akciğer kanseri tanısıyla geldiğinde 55 yaşlarındaydı. Eşi ise 70 yaşında, günde üç paket sigara içen bir adamdı ve sapasağlamdı. 

Daha da çarpıcı olan, taramalarda oğullarının da –henüz 32 yaşında– akciğer kanseri olduğunu öğrenmemizdi. 

Anne ve oğul genetik olarak yatkındı, ama hastalığı tetikleyen şey, baba kaynaklı pasif sigara maruziyetiydi. 

İşte çevresel faktörlerin genetik yatkınlıkla nasıl birleşip ne kadar yıkıcı hale gelebileceğinin somut bir örneği.

Mikro çevremiz ve beslenme

Çevresel faktör deyince artık sadece sigara, alkol, ya da hava kirliliği düşünmüyoruz. 

Günümüzde yediğimiz, içtiğimiz her şey; bağırsak floramızdan bağışıklık sistemimize kadar mikro çevremizi etkiliyor. 

Pestisitler, toksik katkı maddeleri, işlenmiş gıdalar… 

Bunlar sadece alerjilere zemin hazırlamakla kalmıyor, bağışıklık sistemini etkileyerek kansere, kalp hastalıklarına, hatta kronik iltihabi (immün) durumlara bile neden olabiliyor.
Başka bir deyişle, kronik olarak tükettiğimiz zararlı maddeler sağlığımızı ciddi şekilde bozabiliyor.

zararlı gıdalardan nasıl uzak duracağız?

Her geçen gün artan bu karmaşa ve endişe, yalnızca bireylerin değil, devlet politikalarının da gözden geçirilmesini gerektiriyor. 

Denetim eksiklikleri, eğitimsizlik ve yönetmeliklerdeki belirsizlikler veya yetersizlikler… 

Sorunun temelinde bunlar yatıyor olabilir. 

Son dönemde eklenen ekonomik durum, sürekli artan gıda fiyatları da gıda güvenirliliğini etkileyebiliyor. 

Çözüm için bazı adımlar atılmalı:
1. Halkın Bilinçlendirilmesi: Beslenme ve katkı maddeleri konusunda doğru bilgiye erişim şart. Medya bu konuda daha sorumlu olmalı.

2. Denetimlerin Sıkılaştırılması: Pestisit kalıntılarının kontrolü ve gıda standartlarının uluslararası normlara uygun hale getirilmesi gerekiyor.

3. Yerel Üretimin Desteklenmesi: Küçük üreticiler teşvik edilmeli. Az kimyasal, daha doğal üretim mümkün.

4. Kişisel Farkındalık: Herkes, bireysel olarak bazı önlemler alabilir. Örneğin organik gıdalar veya bitkisel ürünler. Bu iki terimi duyunca hemen güveniyoruz, zararsız gibi algılıyoruz. Ama her zaman masum değiller. 

Bitkisel ürünler ki takviyeler de buna dahil, immün sistemi yani vücudumuzun savunma sistemini tetikleyerek sağlığımıza ciddi zarar verebiliyorlar.

Keza “Organik” etiketi altında satılan her gıdanın sağlıklı olduğunu düşünmek de başka bir yanılgı. 

Kişisel alerjiler ya da genetik yatkınlıklar dikkate alınmadığında, organik bir ürün bile zarar verebilir. Yani mesele, yalnızca “organik mi, değil mi?” sorusuyla çözülmüyor. 

Daha derin bir farkındalık gerekiyor. Bireysel olarak kısa vadede yapacağımız bir önlem gıda etiketlerini okumak ve zararlı madde içerenleri tüketmemek olabilir.

Sağlık okuryazarlığı: Bilgiyi doğru ayırt edebilmek

Burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta da sağlık okuryazarlığı.

Sağlık okuryazarlığı; bireyin sağlıkla ilgili bilgiye erişebilmesi, bu bilgiyi doğru anlayıp değerlendirebilmesi ve uygulayabilmesi anlamına gelir. Ancak ülkemizde bu konuda ciddi eksiklikler var. 

Okumuş, üniversite mezunu hatta bazen hekimler arasında bile sağlık okuryazarlığının düşük olduğunu görebiliyoruz. 

Bir bilginin bir hekimin ağzından çıkmış olması, onun doğru olduğu anlamına gelmez. 

Özellikle beslenme, çevre ve sağlık konularında medyada yer alan her haberin sorgulanması, doğruluğunun araştırılması şart. Çünkü doğru bilgi, sağlıklı kararların temel taşıdır. Bu noktada da önerebileceğim; unvanın yüksek, takipçinin çok olması değil, bilimsel olarak o konularda araştırma yayın yapmış akademisyenlerin, üniversite hocalarının önerilerine kulak verilmesi.

Korkunun yerine bilinç

Sürekli kötü haberlerle karşılaşmak, insanda bir süre sonra çaresizlik yaratıyor. Ancak unutmayalım, bilinçli adımlar bu karamsarlığı yenmenin tek anahtarıdır.
Sağlıklı gıdaya erişim, bir lüks değil; temel bir insan hakkı. Hem bireyler hem de karar alıcılar olarak bu konuda daha dikkatli ve sorumlu davranmalıyız.
Evet, sorular çok. “Bu kadar katkı, zararlı gıda varsa ne yiyeceğiz? Her şey bu kadar mı kötü?” 
Yiyeceklerimizle ilgili bu sorulara vereceğimiz doğru cevaplar, aslında sağlıklı bir toplumun, geleceğin de anahtarı.

Konuk Yazar: Prof. Dr. Meral Kayıkçıoğlu (Ege Üniversitesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi)

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *